Mekânın kendine ait bir sesi, dokusu, ritmi vardır. Mimari de, tasarım da, hatta kimlik dediğimiz şey bile bu ritimden doğar. Bir tasarımcı, üretimini gerçekleştirmek için yaşamı boyunca o ritmin izini sürer.
Bu blog, şehirde, doğada, dijitalde ve insanla —ve bazen de insan olmayanlarla— kesişen yüzeylerin kaydını tutan bir alan.
Ne tam bir üretim, ne sadece bir gözlem…
İkisinin arasında, yerin, izlerin ve deneyimin katmanlarında gezinirken karşılaştığım anlara ait notlar.
Tasarım burada; yürüdüğüm bir yol kadar, baktığım bir pencere kadar yalın.
Ama aynı zamanda, deneyimi kolektif bir bakışla okuma, yerle ilişki kurma ve her mekânın kendi sesine kulak verme çabası.
Bu alan sadece kişisel gözlemlerden ibaret değil;
aynı zamanda mekân, kimlik, kolektif hafıza ve deneyim tasarımı üzerine profesyonel perspektifimi de taşıyor.
Günlük detaylar içinden geçen;
yerin estetiğini, zamanın katmanlarını ve insanla/olmayanla temas noktalarını izleyen bir düşünce yolu.
Çünkü bazen iz sürmek, iz bırakmaktan daha derin bir tat bırakır.
Ve o izleri paylaşmak da…
Sevgiyle.
Begüm.
Leave a Reply